21 Temmuz 2013 Pazar

Tropic of Cancer / Henry Miller

"She used to say to me, Mona, in her fits of exaltation, "you’re a great human being," and though she left me here to perish, though she put beneath my feet a great howling pit of emptiness, the words that lie at the bottom of my soul leap forth and they light the shadows below me. I am one who was lost in the crowd, whom the fizzing lights made dizzy, a zero who saw everything about him reduced to mockery. Passed me men and women ignited with sulfur, porters in calcium livery opening the jaws of hell, fame walking on crutches, dwindled by the skyscrapers, chewed to a frazzle by the spiked mouth of the machines. I walked between the tall buildings toward the cool of the river and I saw the lights shoot up between the ribs of the skeletons like rockets. If I was truly a great human being, as she said, then what was the meaning of this slavering idiocy about me? I was a man with body and soul, I had a heart that was not protected by a steel vault. I had moments of ecstasy and I sang with burning sparks. I sang of the Equator, her red-feathered legs and the islands dropping out of sight. But nobody heard. A gun fired across the Pacific falls into space because the earth is round and pigeons fly upside down. I saw her looking at me across the table with eyes turned to grief; sorrow spreading inward flattened its nose against her spine; the marrow churned to pity had turned liquid. She was light as a corpse that floats in the Dead Sea. Her fingers bled with anguish and the blood turned to drool. With the wet dawn came the tolling of bells and along the fibers of my nerves the bells played ceaselessly and their tongues pounded in my heart and clanged with iron malice. Strange that the bells should toll so, but stranger still the body bursting, this woman turned to night and her maggot words gnawing through the mattress. I moved along under the Equator, heard the hideous laughter of the green-jawed hyena, saw the jackal with silken tail and the dick-dick and the spotted leopard, all left behind in the Garden of Eden. And then her sorrow widened, like the bow of a dreadnought and the weight of her sinking flooded my ears. Slime wash and sapphires slipping, sluicing through the gay neurons, and the spectrum spliced and the gunwales dipping. Soft as lion-pad I heard the gun carriages turn, saw them vomit and drool: the firmament sagged and all the stars turned black. Black ocean bleeding and the brooding stars breeding chunks of fresh-swollen flesh while overhead the birds wheeled and out of the hallucinated sky fell the balance with mortar and pestle and the bandaged eyes of justice. All that is here related moves with imaginary feet along the parallels of dead orbs; all that is seen with the empty sockets bursts like flowering grass. Out of nothingness arises the sign of infinity; beneath the ever-rising spirals slowly sinks the gaping hole. The land and the water make numbers joined, a poem written with flesh and stronger than steel or granite. Through endless night the earth whirls toward a creation unknown..."

Henry Miller - (Tropic of Cancer / 1934)





"Mona heyecan krizlerinden birine girdiğinde "Sen harikulade bir insansın." derdi bana ve her ne kadar Mona beni burada ölüme terk edip ayağımın altına feryat eden büyük bir boşluk çukuru yerleştirdiyse de, ruhumun derinliğinde yatan sözcükler ileri atılıp altımdaki gölgeleri aydınlatıyor. Kalabalıkta kaybolmuş biriyim, vızıltılı ışıklardan midesi bulanan, çevresindeki her şeyin maskaralığa indirgendiğini gören bir sıfır. Sülfürle tutuşmuş kadınlar ve erkekler geçti yanımdan, cehennemin çenesini açan kalsiyum üniformalı hamallar ve şöhret koltuk değnekleriyle; gökdelenlerin altında küçülmüş, makinenin sivri demirli ağzı tarafından çiğnenip fırlatılmış. Uzun binaların arasından nehrin serinliğine doğru yürüdüm ve ışığın roket gibi fırladığını gördüm iskeletlerin kaburga kemiklerinin arasından. Gerçekten harikulade biriysem dediği gibi, üzerimdeki bu salya sümük aptallık da neyin nesi? Bedeni ve ruhu olan bir insanım ben de, çelik kasayla korunmayan bir yüreğim var. Coşkulu anlarım oldu, yakıcı kıvılcımlarla şarkılar söyledim. Ekvatora dair şarkılar, kırmızı tüylü bacaklarına ve solup kaybolan adalarına dair. Kimse duymadı ama. Pasifik'in bir yanından sıkılan mermi uzaya düşer; çünkü dünya yuvarlaktır ve serçeler başaşağı uçarlar. Bana masanın karşı tarafından kedere dönüşmüş gözlerle baktığını gördüm; içine doğru yayılan hüzün bel kemiğine dayamıştı burnunu; merhamet çalkanışı sıvıya dönüştürmüştü iliğini. Ölü Deniz'de yüzen bir ceset kadar hafifti. Parmakları acıdan kanıyor, kan salyaya dönüşüyordu. Islak şafakla birlikte çanlar çalmaya başladı, sinirlerimin telleri üzerinde aralıksız tınlayan çan sesleri; dilleri yüreğimde gümbür gümbür atıp demirden bir muziplikle tangırdadılar. Tuhaf böyle çalması çanların; ama daha da tuhaf olan patlamak üzere olan beden; sevda sözcükleri şilteyi kemiren, geceye dönüşmüş şu kadın. Yürüyordum ekvator boyunca, yeşil çeneli sırtlanın iğrenç kahkahasını duydum, ipek kuyruklu çakalı ve benekli leoparı gördüm; Cennet Bahçesi'nde unutulmuşlardı hepsi. Sonra Mona'nın hüznü zırhlı bir geminin baş tarafı gibi genişledi, batışının ağırlığı taştı kulaklarımdan. Çamur suyu, seken safirler çalkalanıyor parlak neonların arasında; tayf eklenmiş ve borda tirizi batmakta. Aslan pençesi kadar yumuşak duydum top kundağının dönüşünü, kusmuklarının ağızlarından döküldüğünü duydum; gökkubbe çöktü, yıldızlar karardı. Kara okyanus kanıyor, derin düşüncelere dalmış yıldızlar henüz yutulmuş et parçaları soluyorlar başlarının üzerinde kuşlar dönerken; harç, havan tokmağı ve adaletin sargılanmış gözleriyle birlikte, terazi düşüyor sanrılanmış gökyüzünden. İlintili olan her şey sanal ayaklarla ölü bir yörüngenin enlemleri üzerinde yürüyor; boş oyuklardan görülen her şey çiçeklenen çim gibi patlıyor. Sonsuzluğun simgesi hiçlikten türer; durmaksızın yükselen sarmalların altında boş delik iner yavaşça aşağı. Toprak ve su rakamları ekler, kanla yazılmış çelikten ve granitten sert bir şiir. Sonsuz geceler boyunca bilinmeyen bir evrene doğru döner dünya..."

Henry Miller - (Yengeç Dönencesi / 1934)


Électricité, 1931, by Man Ray

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder