2 Şubat 2018 Cuma

Teorema / Luis Buñuel

Teorema

Si por un punto fuera de una recta trazamos una paralela a ella obtendremos una soleada tarde de otoño.

En efecto:

El cielo todo ojos azules refleja el sueño sin peces de los estanques y estos a su vez bañan tibiamente la pereza de la tarde.

Los árboles ciegos pasan en lenta procesión y en sus más altas ramas pía oro alguna hoja rezagada.

Las calles en masa quieren salirse a pasear al campo pero tan lentamente que pronto los viandantes se las dejan atrás todas estremecidas al sol.

Campos amarillentos trepan por colinas y alcores y allí se tienden, con las piernas abiertas, en espera de la noche. Sólo unos chopos siempre inquietos, telegrafían un “Morse” de hojas.

Acompasado respirar de la tarde y todas las cosas batiendo a su ritmo.

Yo, traigo en la palma de la mano mi bastón sin hojas.

Un seno duerme runruneando al sol.

Todas las ventanas tienen pestañas como mujeres.

La torre de la iglesia, como un índice, señala la última nubecilla blanca.

Después de un bordoneo un silencio y luego pasa Cristo vendiendo voces.

Las golondrinas besan el pico de las siete.

Una descarga cerrada de veletas por el aire.

Los orejas de aquel mulo –él no se apercibe— reabsorben la tarde.

Se extingue la luz en mis solapas.

Es la hora en que comienza el solitario parto de las farolas.

Alguien da media vuelta al interruptor de las estrellas.

Que es lo que no nos habíamos propuesto demostrar.

Luis Buñuel - (1925)





Theorem

If from a point outside of a straight line we draw a parallel line, we will obtain a sunny autumn afternoon.

In fact:

The sky, all blue eyes, reflects the fishless dream of ponds, and these in turn tepidly bathe the laziness of the afternoon.

The blind trees pass by in a slow procession, and in their highest branches a straggling leaf chirps gold.

The streets want to leave en masse for a stroll in the country, but so slowly that the travelers soon leave them behind, trembling in the sun.

Yellowish fields climb hills and bluffs and stretch out there, legs spread, waiting for the night. Only a few poplars, always restless, telegraph a Morse code of leaves.

Measured breathing of the afternoon, and all things beating to its rhythm.

Me, I carry in the palm of my hand my cane without leaves.

A breast sleeps purring in the sun.

All the windows have eyelashes like women.

The church tower, like a forefinger, points to the last tiny white cloud.

Silence after a hum, then Christ passes by selling voices.

The swallows kiss the beak of seven o'clock.

A volley of weathercocks in the air.

The ears of that mule-—he himself can't be seen–reabsorb the evening.

The light goes out in my lapels.

It is the hour when the solitary birthing of street lamps begins.

Someone turns the switch to the stars.

Which is what we have not proposed to prove.

Luis Buñuel - (From the Spanish. Written in 1925.)

An Unspeakable Betrayal: Selected Writings of Luis Buñuel

Translated from the Spanish and French Garrett White





Teorem

Eğer bir doğrunun dışındaki bir noktadan ona paralel bir doğru çizersek güneşlenen bir güz akşamüstü elde ederiz.

Gerçekten de:

Baştan sona bir çift mavi gözü andıran gökyüzünde göletlerin bir gün balıksız olma düşü yansır ve göletler bir öğle sonu tembelliğinde tek başlarına gevşek gevşek yıkanırlar.

Kör ağaçlar bir kutsal ayin kafilesi halinde ağır adımlarla geçer giderler ve en yüksek dallarında avare bir yaprak altın altın cıvıldar.

Sokaklar toplu halde kırlara gezmeye çıkmak isterler ama o kadar yavaştırlar ki yayalar hemencecik tüm sokakları geride bırakırlar; güneşin altında tir tir titreyen halleriyle.

İyice sararmış kırlar tepelere ve sırtlara tırmanırlar ve orada, bacaklarını iyice açıp, geceyi beklerler. Yalnızca her daim endişeli birkaç karakavak, yapraklarıyla bir “mors” alfabesi telgraf ederler.

Akşamüstünün ölçülü nefesleri duyulur her anda ve her şey onun ritmine uyar.

Ben elimin avucunda yapraksız bastonumu taşırım.

Bir meme güneşte mırıldaya mırıldaya uyur durur.

Tüm pencerelerin kirpikleri vardır, kadınlar gibi.

Kilisenin kulesi, bir işaret parmağıymışçasına son beyaz bulutu gösterir.

Mırıldanılan bir şarkı, ardından bir sessizlik ve sonra İsa geçer oradan sesler satarak.

Kırlangıçlar saat yediyi küsuratlarından öperler.

Rüzgârgüllerinin yaylım ateşi başlar havada.

Şu katırın kulakları -oradan fark edilmese de- tekrar tekrar emer akşamı.

Güneş benim yakalarımda söner.

Şimdi saat, sokak lambalarının yapayalağuz birer birer doğumlarına başladığı saattir.

Birisi hafifçe çevirir yıldızların düğmesini.

Lakin bizim göstermeyi amaçladığımız şey bu değildir.

Luis Buñuel - (1925)

Çeviri: Bülent Kale


Luis Buñuel

2 yorum: